Annelerde Suçluluk Duygusu
Hepimizin bildiği gibi her anne çocuğu için en iyisini yapabilmeyi, her şeyin en iyisinin gerçekleşmesini ister. Annelerin bu yoğun içgüdüsel isteğinin yanında çocukların doğumdan itibaren pek çok konuda anneye ne denli bağımlı oldukları da düşünülürse, çoğu kadın için annelik sürecinin yetersizlik ve suçluluk duygusuyla adeta eşit anlama gelmesini anlamak kolaylaşır. Anne, özellikle yaşamın genelinde de sorumluluk sahibi bir kişiyse çocukla ilgili yanlış, eksik ya da sorunlu gözüken her konuda kendine yönelik sorgulamaya girer. Oysaki doğumdan itibaren çocukların gelişimini etkileyen annelik faktörü haricinde içsel ve dışsal pek çok unsur mevcuttur. Hayattaki pek çok şeyde olduğu gibi çocuk gelişimi konusunda da yüzde yüz kontrol bizde değildir. Özellikle bazı konular vardır ki tamamen annenin kontrolü dışındadır. Anneler çocuk yetiştirme sürecinde karşılaştıkları, yetersizlik ve suçluluk duygusu yaşatan durumları eğer samimi şekilde analiz edebilirlerse çoğu zaman kendilerine haksızlık ettiklerini bazı zamanlarda da küçük düzeltmelerle çok daha olumlu noktalara kolayca vardıklarını görebilirler.
Örnegin;
1. Çoğu anne bebeğini emziremediğinde kendini depresyona girecek kadar çaresiz, yetersiz hatta suçlu hissedebilir. Burada en genel ifadesiyle “sütüm yetmedi” cümlesinde bile kendini gösteren önce annenin kendisine sonra toplumun anneye haksız yüklenmesi mevcuttur. Her anne bebeğinin iyi beslenmesi için elinden geleni yapar ama bazen durumun kontrolü kişinin elinde değildir. Anne sütü gibi tamamen biyolojik temelli bir konuda, durumun kontrolü kişinin kendisindeymiş gibi bir beklentiye girilmesi büyük bir yanılgı, haksızlık ve sonunda tabii ki hayal kırıklığıdır. Sütün yetmemesi konusuna diğer tarafından neden bakmadığımızı da ciddiyetle sorgulamalıyız: “belki de sütü yetmeyen anne değil, çok iştahlı olan bebektir”. Sütün yetmemesi dolayısıyla annelerin çektiği büyük sıkıntılara yakından şahit olmuş bir uzman olarak “sütüm yetmedi” cümlesini “bebeğim iştahlı mamaya geçmek daha faydalı” ifadesiyle değiştirilmesini ciddiyetle tavsiye ederim. Bu basit yaklaşım farkı bile pek çok anneyi ve bebeğini tahmin bile edilemeyecek kadar olumlu etkileyecektir.
2. Çocuğunun elinden tablet düşmediğinde, ya da sürekli ekran başında olduğunda…
Günümüzde tv, tablet, akıllı telefonlar gibi teknolojik unsurlar yetişkin hayatının merkezindedir. Doğal olarak büyüklerle aynı alanı paylaşan bebekler ve küçük çocuklar için de yaşamın kaçınılmaz bir parçası haline kolaylıkla gelebilirler. Ancak burada bebek ve küçük çocuklar için bu teknolojik unsurların ne kadar gerekli ve faydalı olduğu konusunda yetişkinlerin bilinçlenmesi ve bu bilinçle konuya yaklaşması gerekir. Bir çocuğun teknolojiyle olan ilişkisi büyük oranda davranışsal bir gelişim konusudur yani ebeveyn yönlendirmesine, sınır koyma ve disiplin süreçleriyle yakından ilişkilidir. O açıdan anneler çocuklarının tablet ve televizyon bağımlılığını çözme konusunda kontrolü belirli bir oranda kendi ellerinde hissedebilirler ve gerekli adımları atmak için çaba gösterebilirler. Yine de çocuklardaki teknoloji tutkusu için yüzde yüz ebeveyn kontrolündedir demek yerine büyük oranda ebeveyn kontrolündedir demek daha doğrudur. Çocuk gelişiminde oluşmuş olan bir bağımlılığı kırmak zordur ama doğru yaklaşımları bilirsek imkansız değildir. Bu konuda sorun yaşayan annelere suçluluk duygusu yerine doğru şekilde harekete geçme motivasyonu aşılamalıyız.
3. Çocuğu öfke nöbetleri yaşadığında, şiddet gösterdiğinde ya da herhangi bir olumsuz davranış sergilediğinde.
Çocuklarda görülebilen öfke nöbetleri, agresyon gibi olumsuz davranışlar anneler için doğal olarak üzücü ve moral bozucudur, hayal kırıklığı yaşatır. Peki bu davranışların kaynağı nedir? Bazen doğal gelişimsel süreçler bazen de aile içerisinde doğru şekilde karşılanmamış duygusal ihtiyaçlardır. Bu noktada annelerin suçluluk duygusuna kapılmaktan öte çocuklarında gözlemledikleri olumsuz davranışları analiz edebilmesi, sebepleri belirlemesi, müdahale planı oluşturması ve gerekiyorsa bunları bir uzman desteğiyle yapması çok faydalı olur. Çocuklardaki davranışsal problemler esnetilebilir, doğularla yer değiştirilebilir ve düzeltilebilir. Problemler ne kadar erken fark edilirse çözülmesi de o kadar kolay olur. Her çocuk büyüme sürecinde çalkantı yaşar ve doğal olarak her annenin de zorlandığı noktalar olur. Önemli olan hiç hata yapmamak değil, aynı hataları sürekli yapmamaktır. Anneler küçük farkındalık çalışmalarıyla suçluluk duygularından arınıp çocuklarıyla çok daha sağlıklı bağ kurabilir ve olumsuz davranışların önüne daha kolay geçebilirler.
Sinem Olcay Kademoğlu
Uzm. Psk. (Aile ve Çocuk Gelişimi)