Uyku eğitimini Kültürel Bakış Açısı Olmadan Yorumlamak Neden Yanıltıcıdır?
Uyku eğitimi (sleep training), en genel haliyle ağlamaya izin verme metodunu kullanarak bebek ve küçük çocuklara ebeveyn yardımı olmadan kendi kendine gece boyunca uyumayı öğretmektir. Bu ifade ve eğitim yaklaşımı batıda en azından 1970’lerden beri kullanılmakta olmasına rağmen, ülkemizdeki geçmişi oldukça yenidir. İPC ülkemizde 2007 yılından itibaren uyku eğitimi yaklaşımıyla yüzlerce aileye yardımcı olmuş, uyku sorunlarını çözmüş ilk kurumdur. Bu sebeple son dönemde basında yer alan “uyku eğitiminin zararları” başlıklı yazı ve haberleri yorumlamayı en azından bizden destek almış ailelerin olası sorularını cevaplamak adına bir görev olarak görmekteyiz.
Çocuk yetiştirme tarzları, ebeveynlik davranışları ve bunların sonucu olan çocuk gelişimi süreçleri tamamen kültürel bağlamda değerlendirilmesi gereken konulardır. Batılı bir kültürde çocuk yetiştirmede baskın değer çocuğun bireyselleşmesi iken, bizimki gibi kolektivist altyapılı bir kültürde çocuğun bireyselliği değil gruba uyumu yani çocuğun genel olarak ebeveyne bağlılığı temel değerdir. Bu durumun uzantısı olarak da batılı kültürler neredeyse ilk günden bebeklerini ayrı odada ayrı yatakta yatırırken bizim kültürümüzde uzun süre bebekle aynı odayı paylaşmak, gece boyunca emzirmek/yardım etmek, hatta aynı yatakta uyumak oldukça yaygındır. Uyku konusundaki yaklaşım zaten sadece buz dağının görünen ucudur. Uyku yaklaşımının ötesinde, batılı kültürler çocuğun bireyselleşmeyi başarması için kendi kendine yemek yemesini, kendi kıyafetini kendi giymesini, kendi eşyasını taşımasını yani kendi bakımını kendi yürütmesini küçük yaşlardan itibaren teşvik ederler. Bizim kültürümüzde ise çocukların peşinden dolaşarak yedirilmesi, çocuğun giyinmek/el yıkamak vb tüm bakımını anne, anneanne, bakıcı gibi diğer büyüklerin uzun süre yürütmesi normal görülür. Diğer yandan batılı kültürler çocuğun bireyselleşmesine verdikleri önemin uzantısı olarak erken yaşlardan itibaren tutarlı disiplin uygulayarak çocuğa kendi dürtülerine hakim olma egzersizi yaptırırlar. Bizim kültürümüzde ise uzunca bir süre çocukların kontrolsüzlüklerine bir anlamda müsamaha gösterilir, çocuklara tutarlı ve düzenli şekilde sınırlar/kurallar gösterilmez. Ancak, ironik şekilde ülkemizdeki pek çok ebeveyne sorduğumuzda her biri özgüvenli, girişimci, kendini iyi ifade edebilen, yeterlilik duygusu yüksek yani bireysel yanı güçlü çocuklar yetiştirmek istediklerini söylerler. Maalesef ki yetiştirmek istenilen çocuk ve uygulanan ebeveynlik tarzı arasında bir uçurum bulunmaktadır. Uyku eğitimi vermeden, yemek yeme vb. kendi bakımını kendisinin yapmasına fırsat tanımadan ve tutarlı disiplin uygulamadan özgüvenli çocuklar yetiştirmek mümkün değildir.
Peki batılıların kültürel değerler bakımından çocuk yetiştirmede yanlış yaptığı şeyler yok mudur? Kesinlikle vardır ki zaten son 10 yılda batıda başlayan “uyku eğitimi zararlı mıdır” tartışması buradan ortaya çıkmaktadır. Batılı kültürler bireyselleşme ve bağımsızlaşmayı fazla önemsedikleri için henüz biyolojik olarak anne sıcaklığına, tensel temasa, birebir ilgiye muhtaç bebekleri bile son derece mesafeli şekilde büyütme eğilimindelerdir. Örneğin, Almanya’da yapılan bir çalışma Alman annelerin bebekleriyle çok az göz teması, tensel yakınlık kurduklarını bebekle etkileşimlerini daha çok bir oyuncak göstermek şeklinde nesneler üzerinden sürdürdüklerini göstermiştir. Benzer sonuçlar Amerika ve İngiltere için de geçerlidir. O sebeple batılı ebeveynlere bebekle tensel temas kurmanın, yakın ilgi göstermenin, duyarlı davranmanın önemini hatırlamaları ve bunu uygulamaları için son 10 yılda bebekle birlikte uyumayı tavsiye eden uzmanlar ortaya çıkmıştır.
İşte bu noktada, ülkemizde yakın zamanda basında yayınlanan, batıdaki araştırmalara dayandırılarak hazırlanmış “uyku eğitiminin zararları” konulu içerikler oldukça yanıltıcıdır. Bizim kültürümüzde bebeklerin risk altında oldukları en son konu tensel temas ve ilgi eksikliğidir. Hepimiz biliriz ki bizim kültürümüzdeki ortalama bir bebek gününün çok büyük bir kısmını kucakta, kucak olmuyorsa da bir büyükle konuşma, göz teması ve iletişim şeklinde yakınlık içerisinde geçirir. Böyle bir ebeveyn ve aile grubuna “Bebeğinizin sağlıklı gelişimi için size tensel olarak ihtiyacı var. Gece boyunca yardım etmeli hatta uzun süre birlikte uyumalısınız” derseniz, ailenin ve çocuğun gelişimini kalıcı bir şekilde sosyal, duygusal ve zihinsel açıdan olumsuz yönde etkilemiş olursunuz. Batılı ailelerle yapılmış araştırmaları kültürel bakış açısı katmadan bizde de aynı sonucu verir düşüncesiyle değerlendirmek son derece hatalıdır. Ebeveynle birlikte uyuyan batılı çocuklar daha özgüvenli bulunmuş olabilir ancak bizimki gibi kolektivist altyapılı bir kültürde büyük oranda tersi doğrudur. Bizim kültürümüzde kendi başına uyuma becerisi kazandırılmış çocuklar, sadece kendi başlarına uyudukları için değil büyük ihtimalle sevgi-disiplin dengesi iyi kurulmuş bir ailede yetiştikleri için daha yüksek özgüvene sahiptirler. İPC olarak ülkemizde bebeğine uyku eğitimi veren daha bireysel değerlere sahip ebeveyn grubunu da, uyku eğitim vermeyip kolektivist değerler doğrusunda doğal davranan ebeveyn grubunu da gelişimsel olarak yakından takip etmekte ve danışmanlık vermekteyiz. Ailelerin gelişim takibi raporlarına ve bu çalışmalardaki gözlemlere dayanarak uyku eğitiminin, ailedeki genel sevgi-disiplin dengesinin bir göstergesi olarak görülebileceğini ve sevgi-disiplin dengesi iyi kurulmuş ailede yetişen çocukların sosyal, duygusal ve zihinsel açıdan iyi geliştiklerini söyleyebiliriz.
Son olarak, kültürel bağlamdan bağımsız ağlatarak uyku eğitimi vermenin bebeğe fizyolojik zararı olup olmadığını sorgulayan ailelere, çok yeni bir Harvard Üniversitesi araştırmasından bahsetmek isterim. Bu araştırmaya göre, uyku eğitimi için yapılan 20-30 dk’lik ağlatmaların “iyi stress” tanımına girdiği ve gelişimsel bir zararı olmadığı gösterilmiştir. Ebeveynlerden biriyle sağlam ve sevecen bir ilişki içerisinde olan çocukların uyku eğitiminin geçici stresi bir yana, diğer ebeveynin alkolizmi ya da evde agresyon/dayak gibi istismar anlamına gelen kalıcı stresi bile zarar görmeden atlatabildiği gösterilmiştir. Bu durum, elbette ki çocukların herhangi bir kötü muameleye maruz bırakılmasına bahane değildir ancak çocuklara sınır koyma ve disiplin zamanlarında yaşanabilecek olası stresin, sağlıklı çocuk gelişiminin ve aile yaşamının bir parçası olduğunu göstermektedir.
Bu yazıyı tamamlarken yine kültürel bağlamdan bağımsız olarak, gece deliksiz uyuyabilen çocukların büyüme hormonu, zihinsel fonksiyonlar ve duygu durumu bakımından her zaman daha avantajlı olduklarını bir kez daha hatırlatmak isterim. Ve çok yakın zamanda adaptasyonu zorlu, kararlılığı oldukça yüksek küçük kızına günlerce süren ağlatmalı uyku eğitimini vermiş, süreçte çok yorulmuş zorlanmış bir anne olarak; tüm anne babalara uyku eğitimi vermeden önce kendilerinden tam emin olmalarını ve mutlaka bir uzman desteğiyle süreci yürütmelerini tavsiye ederim. Uyku eğitimi zorlu bir süreçtir ama olumlu sonuçları gün ve gün ortaya çıkan muhteşem bir yaklaşımdır. İPC ile birlikte çocuğuna uyku eğitimi vermiş ve kaliteli uykuların tadını çıkarıp bunu her fırsatta bizimle paylaşan tüm ailelere cesaretlendirici hikayeleri için teşekkürler, sevgiler, selamlar…
Sinem Olcay Kademoğlu
Uzm. Psk. (Aile ve Çocuk Gelişimi)